|
|||
|
MASA TENİSİ HİKAYEMKong Linghui - Dünya Şampiyonu Courtesy of Lynn's Table Tennis ("New Sports" da yayınlanan bir makaleden tercüme edilmiştir. Bana sorarsanız, benim öyle bir konuda konuşmam için daha çok erken. Bir çok arkadaşlarımda da olduğu gibi benim sporcu hayatım yeni başladı ve herşeyi anlayabilmem için önümde çok uzun bir yol var. Fakat sanıyorum ki masa tenisinde az birşeyler yaptığım için insanlar benim tecrübelerimle ilgilenmeye başladılar. Masa tenisinde başımdan geçenleri gençlere yol gösterici, benim için de gelecekte motivasyon olacağını umarak yazmam gerekli olabilir. Annem ve babam Bir zamanlar birisi babama "Senin neden bir çocuğun var?" diye sormuştu. Garip bir soru gibi görünüyor fakat mantıksız değil. Annem ve babam şu anda 50 yaş civarındalar ve gençliklerinde "tek-çocuk" uygulaması sosyal bir önem kazanmamıştı. Ben hiç bir zaman tek çocuk olma fikrini sevmedim. Beni koruyacak bir ağabeyim veya en azından bir kardeşim olsun isterdim. Fakat babamın cevabı enteresandı: "Çocuklarımın hepsine hak ettiklerini eşit olarak verebilmem zor olacaktı onun için sadece bir çocuk yaptık". Bence bu harika bir cevaptı ve babamın görünüşüne hiç uymuyordu. Aslında babam dışı çok sert içi ise çok nazik birisiydi. Kaba ve herşeyi doğrudan söyleyen kuzey-doğulu ama içi düşünceli hislerle dolu birisiydi. Ben büyürken bana çok yatırım yaptılar. Mesela çocuk yuvasına gideceğim zaman çok düşünceli bir seçim yaptılar. Benim ilk gittiğim yuva bizim eve en yakın olanıydı. Ama onlar daha iyi bir yere gidip daha iyi eğitim almamı istediler ve beni bölgenin en iyi yuvasına gönderdiler. Burası hem beni hergün götürüp getirmek için uzaktı, hem de daha pahalıydı. Aylık maaşları 37.5 yuan idi ve okul ücreti yıllık 42 yuan idi (o zamanlar yaklaşık 18 US$ - Lynn). O günleri hatırlamak insana kolay gibi geliyor ama onlar sadece eğitimim için para harcıyorlardı ve kendilerine sadece 30 yuan kalıyordu ve hayat hiç bir şekilde kolay değildi. Fakat bana gösterdikleri inanılmaz ilgi şımartıcı değildi. 3-4 yaşlarındayken bir pazar günü babama oyuncak bir tabanca al diye tutturdum. Babam ev ili ilgili işlerini bitirince alacağını söyledi. Ama benim bir saniye bile beklemeye tahammülüm yoktu ve baskı yapmak için ağlamaya başladım. Babam hiç yüzüme bile bakmadan arkasını döndü ve gitti. Geri adım atabileceğim bir ortam olmadığı için kış soğuğunda en az 2 saat ağladım. Sonunda annem beni içeri aldı ve babamdan özür dilememi ve affetmesini istememi söyledi. O günlerde hafta sonu en az bir faydalı iş yapmam gerekiyordu. Önce kendi mendilimi veya çoraplarımı yıkıyordum sonra da yerleri silmek için annemlere yardım ediyordum. Bir gün koridorda insanlara rahatsızlık veren buzlu bir kısım gördüm ve bunu yok etmeye karar verdim. Hava çok soğuktu ve kısa sürede yanaklarım kıpkırmızı oldu. Ama annem ve babam ne yanıma geldiler ne de yardım ettiler. Daha sonra bana "eğer bir söz veriyorsan bunun gereğini de kendin yapmalısın" dediler. Bugün benim iyi davranışlarım varsa bunların sebebi bana verdikleri eğitimdir. Bunun gibi şeyler bana masa tenisi kariyerimde çok yardımcı olmuştur. Masa tenisinin ilk günleri Babam bir masa tenisi çalıştırıcısıdır (Çin'deki en iyi çalıştırıcılardan birisi - Lynn). Bunun masa tenisi kariyerimde önemli bir yerinin olduğunu itiraf etsem de Liu Guoliang ve Deng Yaping'in durumundan farklıdır (her ikisi de masa tenisi ailelerinde büyüdüler ve Deng'in babası da Çin'in önde gelen çalıştırıcılarından birisiydi. Liu'nun babası ise profesyönel bir çalıştırıcı, ağabeyi de profesyönel bir oyuncuydu). Ben masa tenisine ailemin isteği üzerine değil, kendi isteğimle başladım. Daha oynamadan çok önce masa tenisiyle tanışmıştım. 3 yaşımdayken gittiğim ana okulu, Hei Long Jiang spor takımı ile aynı alanı paylaşıyordu. Her gün babam beni ana okulundan aldıktan sonra masa tenisi takımına giderken ben de belki eğlence bulurum diye onu takip ederdim. Spor salonunda eğlenecek fazla bir şey bulamazdım ama ortalıkta oynayacak bir sürü top vardı. O büyük salon bena bir çeşit labirent gibi gelirdi. Daha sonra bölgenin en iyi ana okuluna transfer olunca orada çocuklar için bir masa tenisi çalışma sınıfı vardı. Kısa bir süre sonra da buraya babam danışman olmak için davet edildi. Garip olan şey ise bir masa tenisi çalıştırıcısının oğlu olarak daha çok seyretmeyi tercih etmemdi. Benim çok ilgimi çekmiyordu. Ailem de benim masa tenisini öğrenip öğrenmememle ilgilenmiyordu. Belki de onlara göre benim oynayıp oynamamam sadece bir çocuğun hobisi gibi geliyordu. O zamanlarda masa tenisini benim gelecekteki kariyerimle ilgili bir endişe olarak görmüyorlardı. 6 yaşımdayken birdenbire nasıl oynanacağını öğrenmeye karar verdim. Bu fikrin okul öğretmenimin yönlendirmesiyle de ilgisi vardı. İşin komik tarafı da babamın masa tenisine başladığımdan haberi olmamasıydı. Bir cumartesi günü okuldan sonra babama "Baba, bana bir raket yaparmısın ? Ben masa tenisine başladım" dedim. Babamın masa tenisine başladığımı ilk duyduğu an budur. Benim ilk çalıştırıcım da değildir. Gerçi babamın çalıştırıcılık seviyesi okuldaki çalıştırıcımın seviyesinden çok daha yüksekti ama ben okul çalıştırıcımın sözlerini dinlemeyi tercih ediyordum. Bir keresinde benim bir vuruşumun yanlış olduğunu farketti ve düzeltmemi söyledi. Ben de karşı çıkmak için kalkanımı kullandım ve "bunu okuldaki öğretmenim öğretti. Öğretmenimin yanlış mı öğrettiğini söylüyorsun ?" dedim. Bundan sonra belki de benim öğretmenime olan hayranlığımı etkilememek için benim tekniğimi düzeltmeye çalışmadı. Onun yerine okul çalıştırıcılarıyla özel olarak fikirlerini paylaşıp onların beni çalıştırmalarına izin verdi. Çocukluk masa tenisi eğlenceleri İlk okula başlama aşamasında masa tensine müptela olmuştum ve oynamadan bir gün geçiremiyordum. Maç kazanma hırsım arkasında bir çok komik hikayeler bıraktı. Bu hikayeler daha sonra ailemin her gün bahsettiği şeyler olacaktı. Annemin lokal komşuluk bürosunda çalıştığı yaklaşık 1982 yıllarıydı ve annem karakoldaki polisleri iyi tanırdı. Oradaki polislerden birisi babamın bir takımın çalıştırıcısı olduğunu duyunca anneme, "Onun oyuncularıyla bir dostluk maçına ne dersiniz ? " diye sordu. Polisin arkadaşları da onu kızdırmak için "Oyunculardan bahsetme, önce oğlunu dene" dediler. Polislerin hepsi de heyecana gelip benimle oynamak istediler. Hatta bir tanesi eğer kaybederse polis rozetini bana vereceğini söyledi. Ödül o kadar çekiciydi ki ben sadece onu yenmekle kalmadım, karşıma çıkanların hepsini de yendim. Ama polise sözünü tutmasını söylediğimde caydı. Bugün o olayı düşünüyorum da, bir polisin rozetini böyle şey için vermesi tamamen anlamsız geliyor. "Sen bir polis amcasın, beni kandırmaman gerekir" diye bağırdım. Sonunda onun amiri geldi ve "sen haklısın, polis amcalar hiç bir zaman kandırmamalı" diyerek polisin rozetini alıp bana verdi. Bu benim çocukluğumdaki büyük günlerden birisiydi. Masa tenisinle bu kadar takıntılı olduğum günlerde bile bir an olsun bunu geleceğim için yapacağım aklıma gelmedi. İlgilenilecek bir çok şey vardı ve masa tenisi onlardan sadece birisiydi. Ji Hong ilkokulunda boyama ve yazı yazma yarışmasına katıldım ve benim çalışmamın adı "2000e doğru" idi. Bu çalışmada gökdelenler, güzel yollar, yeşillik ve çiçekler, havada uçak, roket ve uydu gibi modern şeyler vardı. Bu çalışmayla ödül kazandım ve okulun camekanında gösterildi. Annem bugün bile o ödül için benimle gurur duyar. "Küçük Hui o zamanlar böyle şeyleri hiç görmemişti ama hayalgücü ile bugün elimizde olanları çizebilmişti". Hakikaten de çocukluğumda gördüğüm tüm rüyalar asker, bilim adamı veya modern yaşamla ilgili bir şeyler olmak üzerineydi. Masa tenisinde milli takım oyuncusu ve dünya şampiyonu olmak pek aklımdan geçmiyordu. Enteresan olan şey ise çok gördüğüm rüyaların değil de en az düşündüğüm şeyin gerçek olması. 1999-2000 Lynn's Table Tennis, part of Lynn's website series Tercüme : |
||
Son güncelleme tarihi : 06 Kasım, 2002 Copyright © 2001-2006 Ertan Patır Bu sitenin içeriği kod ve yazılım da dahil olmak üzere, izinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya yeniden yayınlanamaz. Webmaster : |